top of page

SANAT TARİHİNDE 16.YÜZYIL

Sanat Tarihi bakımından 16. Yüzyılın önemini belirtmek bu paragraflara sıkışabilecek ve hakkı ile izah edilebilecek bir konu olmadığını elbette takdir edersiniz. İsa’dan önce 14. Yüzyılda Yunan Medeniyeti dünyada nasıl bir şimşek gibi yanıp söndü ise 16. Yüzyılda sanat ve bilim âleminde öylece yanıp sönmüştür. Bu asrın tek önemi sanat ve bilim dünyasında o devrin bütün yaşayanlarının sosyal durum ve görüşlerine göre katılmaları ve bu havanın en uzak Çin ufuklarından tutun da Hint, Orta Asya, Osmanlı, İtalya, Fransa ve daha birçok milletin hep birden sanat aşkıyla çalıştıkları gibi, aralarından çıkan sanatkârların yarattıkları harikalarla adlarını bugüne kadar ulaştırmalarındadır. Çin’de Ming devrinin 1368-1643 şaheserlerini 16.Yüzyılda yapılanlar arasında görüyoruz. Erişilmez örnekler hep bu yüzyılda yapılmış ve bir daha bu inceliğe ve güzelliğe erişilememiştir. Orta Asya’da Timur’un çocuklarının kurduğu Herat Medeniyeti bize bir Behzad, bir Mir Ali, bir Hüseyin Baykara ve Uluğ Bey tanıtır ki; Minyatür, yazı ve bilim üstatları olarak bu dört ismi bütün dünya asırlardır takdir etmektedir. Hüseyin Baykara’nın sarayında toplanan sanatkârlar adeta birbirleriyle rekabet eder gibi çalışmışlardır. Bu devirde bilhassa Herat hat ve tezhip sanatının kabesi halinde idi; Mir Ali’nin talik olarak yazdığı kitapları, Behzad’ın zengin minyatürleri süslerdi. Hindistan ve İran’da minyatürlerin en güzelleri, halı ve kumaşların en inceleri, oymaların en zarifleri bu yüzyıla rastlar. Batıda Mikelanj 1475-1564, Leonado da Vinci 1452-1519, Rafael 1483-1520 gibi heykel ve resim üstatları da yine bu yüzyılda yaşamışlardır. 16. Yüzyılda sanat dünyasına muhakkak ki en çok Türkler hizmet etmiştir. Bu asırda bize Osmanlı Medeniyeti bir “Sinan” vermiştir. Bu dahinin kurduğu okul mimari sanat tarihimize yepyeni bir yön vererek mimaride, tezyinatta bir daha erişilmesine imkan olmayan harikalarıyla sanat dünyasında başta gelen yeri almış olduk. Bu yüzyıl her alanda kumaştan, halıdan tutunda , çini, bakır …vs.. akla ne gelirse en güzeli ve bir daha yapılamayacak kadar emsalsiz olanına tanık oldu. Leh Kralı kızının çeyizini hazırlatmak üzere kumaş, kadife ve kemha aldırmak için Bursa’ya heyetler gönderiyordu. O devirde saraylarda giyilen bütün elbiselerin kumaşları Bursa’da dokunurdu. Kumaşlara lazım gelen ipek böceği Bursa köylerinde yetiştirilir, altın ve gümüş sırmalar yine Bursa Simkeşhaneleri’nde çekilirdi. İznik ve Kütahya’da yapılan çini avani bugünkü tekniklerle bile başarılamayacak renk ve işçiliğe sahipti. Bu yüzyılda yaşayan ve rivayete göre ismi İbrahim lakabı sarhoş olan bir usta bize mercan kırmızısı rengini vererek İznik çinilerini yirmi beş sene kadar bu renkle bezemiştir. Fakat ne yazık ki sırrını kendi ile beraber mezara götüren İbrahim Usta ile bu mercan kırmızısı da ölmüştür. Bursa’da Muradiye Kanuninin oğlu Mustafa Sultan Türbesi, İstanbul’da Rüstem Paşa, Sultan Ahmet Piyale, Tekkeci Camileri ile Manisada’ki Muradiye Camii, Edirne Selimiye Camii ile Topkapı Sarayı’nın mühim kısımlarında ki çiniler üzerinde bu kırmızı rengin en güzel örneklerini taşır. Lale, karanfil, sümbül, bahar çiçekleri, enginar yaprakları, üzüm salkımları ve narçiçekleri İznikli kaşi sanatkârlarının ilham kaynakları olmuş, kökünden çıkan bir lale yine aynı saka muvazi sarmaşıklaşan bir karanfilin mevzun ahenklerle kucaklaşması seyrine doyulmaz bir tablo yaratır. Tarihler Lale Devri’ni III.Ahmed zamanına yani 18.Yüzyıla mal ederler. Hayır! Lale 16.Yüzyılda gördüğü rağbeti 18.Yüzyılda görmemiştir. Kumaşlar, kadifeler, kemhalar, dibalar, çiniler, halılar, bakırlar, tezhipler, nakışlar hep lale motifi ile süslendi. Lale ve karanfil o devirde sanatkar zevkinin müşterek malı idi. 16.Yüzyılda Türk işçisi ne yaptı ise işinde tam bir sanatkar olarak çalışmıştır. Dünya müzelerini süsleyen Türk eşyaları arasında en çok aranılanlar bu asra ait olanlardır. Üzülerek eklemek isterim ki bu gün ülkemizde bu devre ait eser çok az kalmıştır. Avrupalılar bu sanat eserlerinin değerini 200–250 sene önce takdir ederek ülkemizden ucuza toplatarak taşımışlardır. Bu devirden sonra dünya sanat alemine çöken kabus 17.Yüzyılın sonlarına doğru tesirini daha ziyade göstererek tam bir inhitat devrine sürüklemiş, bu bütün dünya için ayni akıbetten kaçınmaz imkansız bir hal almış. Ne Çin’de o sanatkar kalmış,ne batıda Mikelanj’ın, Leonardo’nun yerini tutacak bir dahi yetişmiş ve nede bizde yetişmiş. İşte dünya bilim ve sanat alemi bir 16.Yüzyıl yaşamakla asırlarca övünse azdır.

bottom of page