PORSELEN SANATI
İlk insan benliğini anladığı gün yiyeceğini, içeceğini saklamak için topraktan kaplar yapmayı düşündü. Kaba taslak meydana getirdiği çömlekleri, kendisi de tekamül ettikçe süslemeye, boyamaya başladı. İnsanda beğendirme hissinin başlamasını yükselmeğe karşı bir hareket olarak kabul etmek gerekir. Bu karşısındakine yaptığını beğendirme işi rekabete bindiği gündür, medeniyeti bugünkü yükselişine ulaştırmıştır. Mağara adamının gayri ihtiyari, günlük ihtiyacı için yapmaya başladığı kaba çömlekler, bugün salonlarımızdaki vitrinleri süsleyen porselen ve diğer eserlerin tohumunu teşkil eder. Prehistorik devirlerde olsun, Neolitik devirlerde olsun yapılan kapları inceleyecek olursak; çizgi ve lekeler şeklinde renklerin tebellür ettirilmeye başlandığı görülür. Bu lekeciklerin zaman geçtikçe sır gibi kaplanması, insan dimağının yaratma devrelerinin başladığına delalet etmektedir. Küçük Asya’dan Orta Asya’ya doğru uzanan yollar üzerinde yapılan sıravari kazılar göstermiştir ki renkli çömleklerin ilk yapıldığı yer Orta Asya’dır ve büyük akınlar sırasında dünyaya yayıldığı şüphesizdir. Antika olarak tabir edilen yüzlerce çeşit eserden birini de muhakkak eski porselenler teşkil etmektedir. İleride sırası ile inceleyeceğimiz porselen sanayii tarihte önemli bir yer tutmakta ve bu önemini bu gün bile muhafaza etmektedir. Porselen eşya bu günkü harcı âlem meta haline gelinceye kadar geçirdiği devreler itibari ile tetkike değer yükselişler arz ederek en kıymetli eşya olarak, şaheser sanat eserleri halinde duvarları, rafları ve vitrinleri süslemiştir. Kuşkusuz tarihin en kıymetli porselenleri ülkemizden yabancı müze ve koleksiyonlara bizim bu gibi eserlere gerekli önemi ve değeri vermediğimizden dolayı taşınmıştır. Bir zamanlar atalarımızın yüzlerce altın ödeyerek sahip oldukları bu eserler yurtdışında daha iyi değerler bulduğu için kaçakçılar tarafından yaklaşık bir asırdır taşınmış ve halende taşınmaktadır. Batının porselen ile ilk tanışmasının 13. Yüzyılda Venedikli seyyah Makro Polo’nun seyahatnamesi ile olduğu bilinmektedir. Doğuda en eski devirlerde bile kullanılan Çin porselenlerini fağfuri tabiri ile bizim ülkemizde yüzyıllardır kıymetle aranan eşyaların arasında en başta görürüz. Buna en güzel örnek Topkapı Sarayı Çin Porselenleri Koleksiyonudur. Osmanlı saraylarında ilk olarak Sultan II.Beyazıd zamanında Çin porselenlerinden bahsedilir. Sultan I.Selim’in İran ve Mısır seferlerinden birçok porseleni İstanbul’a getirdiği, bunların bazılarının üzerlerine yakutlar,zümrütler işletildiği,tombak ve gümüş aplikelerle zenginleştirildiği bilinmektedir. Özellikle Şah İsmail’in Sarayı’ndan getirilen ve üzerleri altın teller ile tutturularak zümrüt ve yakut işlenmiş beyaz Çin porselenleri nadir örneklerdendir. Osmanlı padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman Çin porselenlerine çok meraklı idi, hatta devlet erkanını Çin porselenleri kullanmaya teşvik ettiği gibi bunları hediye olarak da tercih ederdi. Osmanlı Sarayı’ndan özel olarak Çin’e defalarca kervanlar gönderildiği kayıtlarla sabittir. İstanbul’a uzak doğudan gelen her kervanın en kıymetli eşyasını fıçılar içine itina ile yerleştirilmiş Çin porselenleri teşkil ederdi. Bunlar İstanbul’da hatta İmparatorluk sınırları içindeki müşterilerin zevkine sunulur ve yüksek fiyatlarla satılırdı, bu eserlerin en iyi alıcısı kuşkusuz saraydı. Değinmeden geçmek istemiyorum; 1800’lü yılların başında Sultan II.Abdülhamid tarafından Yıldız’da porselen fabrikası ve fabrika müştemilatı içinde çinicilik okulu açılması,İsviçre ve Fransa’dan çini,porselen ustaları ve sanatkarları getirilmesi sarayın bu konuya verdiği önemi ve değeri bir kez daha gözler önüne sermektedir.