top of page

HER KOLEKSİYON YAPAN KOLEKSİYONCU DEĞİL HER ESKİ ANTİKA DEĞİL

Koleksiyon yapmakla koleksiyoncu olunmaz. Ağır ithaf, ağır eleştiri!

Koleksiyonculuk bir tutkudur, aşktır, gönül işidir.

Koleksiyonculuk; Eser toplamakla, koleksiyon yapmak arasındaki farkın derinlemesine irdelenmesinden ve insanlığın binlerce yıllık mirasına hükmetme aşkından kaynaklanır.

Koleksiyoncu vitrinlerinde sergilediği eserlerini, beyninde ruhuna da sergilemelidir. Araştırmalı sıkıntısını çekmeli. Tabii ki bedel ödeyerek sahip olmalı, ama sadece para değil. Eski değil, eski sanat eserleri toplamalı ya da tarihe ışık tutan eser özelliği taşıyan parçalara eğilmeli. Koleksiyonunun nefes aldığını, yaşadığını ve kişiliği oluştuğunu hissetmeli ve sağlamalı. Yoksa ne önemli müzeler, ne büyükler servetler harcanarak oluşturulan koleksiyonlar küf kokuları içinde kendilerini mecburiyetten dolayı gezecek yegâne ziyaretçileri okul otobüslerini bekleyip, içindeki eserler gibi tarih olup yok olmaktan kurtulamazlar.

Sanat eserlerinin kanatları vardır. Uçup giderler, beraberlerinde birçok şeyi de götürürler. Sadece miraslar kalır. Miraslar da sahip çıkılmak, yüceltilmek içindir, sahipleri de bundan nasiplerini alırlar. Dünya medeniyetlerinin bizlere bıraktıkları da işte böylesine miraslardır. Evvelki uygarlıkların yerini yeni uygarlıklara devretmesi, bu işlem esnasında da tüm kültür ve döneminin gizemli eserlerini bırakması büyük sorumluluk ve özveri isteyen bir olgudur. Bu olguya sahip olmak değil, korumak ve tekrar bir sonraki nesillere aktarmak zor olandır.

Antika, toplumun büyük kesiminin ilgisini çeken bir konu. Yurtdışındaki kadar olmasa da yurdumuzda da sık sık müzayedeler düzenleniyor, yeni müzeler kuruluyor, özel koleksiyonlar çoğalıyor. Bu işin bir kültür olayı olmaktan çıkması ve bir yaşam biçimi olmaya başlaması da, müzayedelerde kırılan rekorlarla gözler önüne seriliyor. İnsanın yaşadığı mekânda oturduğu, seyrettiği, dokunduğu ve kullandığı objelerin tarih kokması, yaşayan eşyalar olması tarifi imkânsız bir zevktir. Günümüzde antika eğilimli dekorasyon anlayışının bir modadan öteye gitmesi de bu sebeptendir.

Antika; emsalleri az bulunan, işçiliği, malzemesi, formu ve tarihiyle sanat değeri yüksek olan eşyadır. Eski eser ya da diğer adıyla tarihi eser ise tarih öncesi ve tarihi devirlere ait yerüstünde ve yeraltında bulunan taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarıdır. Bunlar da sanat değeri olan eserlerdir. Fakat bu eserlerin yapıldığı tarihlerde de kıymetli ve az bulunan objeler olması gerekmektedir. Çünkü her eski antika değil, her antika da korunması gereken kültür varlığı değildir.

Acaba her yüzyılı devirmiş eşya birer antikamıdır, atalarımızdan kaldığı için her seferinde büyük paralar etmelimidir? Buna en mantıklı ve pratik yaklaşım şu olmalıdır, sahip olunan eser döneminde de önemli bedeller ödenerek alınmış olmalı, büyük emeklerle imal edilmiş, usta sanatçıların elinden çıkmış olmalı… Düşünün bir kere bu gün önemli bedeller ödeyerek sahip olduğunuz bir eşya ile harcı âlem bir eşya ilerde nasıl aynı değerlere sahip olabilir.

Antika kültürün bir parçasıdır. Bu kültür hiçbir zaman müzelerle ve özel koleksiyonlarla sınırlanmamalıdır. Araştırmacı olmak ve sanatın her türlü dalını ve özellikle de sanat tarihini incelemek gereklidir. İlk insan benliğini anladığı gün yiyeceğini, içeceğini saklamak için topraktan kaplar yapmayı düşündü. Kabataslak meydana getirdiği çömlekleri, kendisi de tekâmül ettikçe süslemeye, boyamaya başladı. İnsanda beğendirme hissinin başlamasını yükselmeğe karşı bir hareket olarak kabul etmek gerekir. Bu karşısındakine yaptığını beğendirme işi, rekabete bindiği gün medeniyeti bugünkü yükselişine ulaştırmıştır. Mağara adamının gayri ihtiyari, günlük ihtiyacı için yapmaya başladığı kaba çömlekler, bugün salonlarımızdaki vitrinleri, duvarları süsleyen eserlerin tohumunu teşkil eder.

bottom of page