top of page

ÇİN PORSELENLERİ


Batının porselen ile ilk tanışmasının 13. Yüzyılda Venedikli seyyah Makro Polo’nun seyahatnamesi ile olduğu bilinmektedir. Doğuda en eski devirlerde bile kullanılan Çin porselenlerini fağfuri tabiri ile bizim ülkemizde yüzyıllardır kıymetle aranan eşyaların arasında en başta görürüz. Buna en güzel örnek Topkapı Sarayı Çin Porselenleri Koleksiyonudur. Osmanlı Saraylarında ilk olarak Sultan II.Beyazıd zamanında Çin porselenlerinden bahsedilir. Sultan I.Selim’in İran ve Mısır seferlerinden birçok porseleni İstanbul’a getirdiği, bunların bazılarının üzerlerine yakutlar, zümrütler işletildiği, tombak ve gümüş aplikelerle zenginleştirildiği bilinmektedir. Özellikle Şah İsmail’in Sarayı’ndan getirilen ve üzerleri altın teller ile tutturularak zümrüt ve yakut işlenmiş beyaz Çin porselenleri nadir örneklerdendir. Osmanlı padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman Çin porselenlerine çok meraklı idi, hatta devlet erkânını Çin porselenleri kullanmaya teşvik ettiği gibi bunları hediye olarak da tercih ederdi. Osmanlı Sarayı’ndan özel olarak Çin’e defalarca kervanlar gönderildiği kayıtlarla sabittir. İstanbul’a uzak doğudan gelen her kervanın en kıymetli eşyasını fıçılar içine itina ile yerleştirilmiş Çin porselenleri teşkil ederdi. Bunlar İstanbul’da hatta İmparatorluk sınırları içindeki müşterilerin zevkine sunulur ve yüksek fiyatlarla satılırdı, bu eserlerin en iyi alıcısı kuşkusuz saraydı. Porselen Çin’de çok eski devirlerde yapılıyordu. Miladdan evvel yapılmış porselenlerin mevcudiyeti bugün inkar edilemese de, Çin’de porselenin en son tekamülü altıncı asırda başlamıştır. Porseleni batıya ilk tanıtan Selahaddini Eyyubi’nin, Şam Kralı’na cülusunu bildiren mektupla birlikte dostluk için gönderdiği kıymetli hediyeler arasında kırk parça kadar porselende bulunmaktaydı. Miladi 1171 Bu tarihten sonra sarayların ve aristokrasinin kıymetle aradığı porselen eşya, Çin’in mühim miktarda bu mallar üzerinde ihracat yapmasını temin etmiştir. Avrupa’nın ancak onsekizinci yüzyılda imal etmeğe muvaffak olduğu porselene sahip olmak için batıdan, altın yüklü kervanlar Çin yollarını tutarak uzun yolculuklar ve bin türlü zahmetlerle Çin’in bu kıymetli porselenlerine yollanırdı, Çin rakipsiz olarak asırlarca bu şekilde ürettiği eserleri ihraç etmiştir. Bu ticaret o hale gelmişti ki müşteriler bazen istedikleri malı ve deseni bulamazlar, o zaman ustalara sipariş verilir arzuya göre mal temin edilirdi. Tabii bu seyahat ekseriya seneler sürerdi. Çin’in mütevazı sanatkârı yaptığı eserlere istek doğrultusunda müşterisinin istediği yazıyı marka gibi eserin dibine yazar, pek fevkalade işlenen porselenlere de zamanın imparatorunun arması olarak kabul edilen ismini marka yerine yazardı. Bunlardan farklı birçok eserin altında da gördüğümüz değişik işaretlerde, Çin mitolojisinde ismi geçen şekillerin sembolü olduklarından bu işaretleri de sanatkârlar kullanmakta tereddüt etmemişlerdir. Çin porselenleri yapıldığı devir itibari ile hangi devir ise miladi tarihle değil zamanın imparator ailelerinin isimleri ile anılırdı. BLEU-BLANC Ondördüncü asırda bol bol yapılmağa başlanan diğer porselen nevide beyaz zemin üzerine laciverde meyyal mavi renkteki porselenler tekâmül devresine vardıkça yeşil renkli mertabanileri unutturmağa başladığı görülür. Mavi rengin eski devirlerdeki makbuliyeti, hepimizin bildiği hurafi itikatlardan olsa gerek, güya mavi rengin nazara, büyüye karşı sigorta vazifesi gördüğü kanaati insanlarda bu güne kadar yaşadığını ekseriya küçük çocuklara takılan mavi boncuklarla da görmekteyiz. Bu rengİ, Çinlide porselenler üzerinde yaşatmıştır. Mavi renkli porselenler Ming devri 1368-1643 mamulatı arasında görülmeğe başladığı gibi ilk eserler tıpkı seladonlar kadar cidarları kalın, sıkletleri ağır olup gök mavisine yakın soluk bir mavilikle süslenmiş olup, kabartmaların yerine iki renk kullanılmağa başladığı müşahade edilir. Bu porselenlere sıraltı kobalt mavisi ile boyanmış denir. Porselen imalinde ayrıca Çin’e mahsusu bir hususiyet denmeğe seza olan bu iş tabak veyahut her hangi bir şekildeki porselene yapılmak istenilen şekil verildikten sonra, bisküvi halindeki işe, Kobalt taşından çıkarılan ir nevi mavi boya ile telvin ameliyesi yapılır. Bu suretle nakışlanan bisküvi bilahara sırlanarak 800 derece ateşe havi fırında pişirilerek böylece itina ile hazırlanırdı. Porselendeki hakiki rengin sırrın altında kalışı renklerin daha parlak, daha sabit olmasına yardım ettiği gibi şekillerdeki akıntı ile rengin kaymamasınada hizmet etmiş olurdu. Çin mamulâtındaki bu sonsuz emeklerin mahsulleri, şaheserler yaratmaktaki en büyük amillerin Çinli ustalardaki feragati nefsin en esaslı numuneleridir. Çin mavi beyazlarındaki net ve düzgün renklerin bulunması bu eserlerin sıraltı kobalt mavisi usulü ile yapılışındandı. Ming devrinde başlayan mavi beyazlardaki soluk mavilere mukabil Ts’ing devrindeki bilhassa imparator K’ang-hi 1662-1722 Yung-Tscheng 1723-1735 ve Kien-Lung 1736-1795 seneleri arasında imal edilen mavi beyaz porselendeki mavilerin adeta lacivert mavisi olduğunu görmekteyiz. Soluk mavilerin yanında bu lacivert maviler daha cazip görünmeğe başladığı içindir ki Çin’de porselen sanayinde mühim bir devre açmağa başlamış, artık o eski Ming devri mavi beyazları yerine bu lacivert beyazlara bazen yaldızlarla tezhip usulü tatbik edildiği müşahede olunur. CELADON / MERTEBANİ Celadon/Mertebani renklerini teşkil eden yeşil renk ceyt/yeşim taşı tozunun Çinlilerce bilinen özel maddelerle karıştırılmasından meydana getirilir ki Seladonlara verilen değerin mühim bir vasfıda buradadır. Ceyt elmas vesair benzeri taşlar kadar değilse de yine çok kıymetli sert bir taştır. Elmas ile yontularak Çin’de ceytten bıçak sapları, küçük biblolar ile bunlara benzer süs eşyaları imal edilir. İşte ceyt taşının kıymeti hakkında bir fikir verebilmek için zannedersem bu kısa bilgi kâfidir. İşte bu kıymetli taş günlerce elmasa sürtülerek toz haline getirilir ve bazı bilmediğimiz maddelerle karıştırıldıktan sonra, hazırlanmış bulunan Seladon bisküvisi üzerine kalın bir tabaka halinde sürülerek kaplanır ve aşağı yukarı 1500 derece hararetteki fırına konarak pişirilir. Mertebaninin rengini teşkil eden bu kıymetli taş esas da pahalı bir cisim olduğundan, buna inzimam eden elmasa sürterek toz haline getirilme ameliyesinin zorluğunu göz önüne getirirsek bizim Seladonlara verdiğimiz kıymetin neden ileri geldiğini anlatmış oluruz. Ondördüncü asrın sonlarına kadar yapılan seladonların sırları kalın, şekiller bu sır ile adeta belli belirsiz gözükmekte ve bu asırdan sonra yapılanlar da ise şekiller daha canlı tebarüz ettirilmiş olup sırlar çok ince ve şekillerin yüksek tırtıllı yerlerinin sırları ince olduğundan porselenin kendi, yani porselen hamurunun beyazlığı belli olmaktadır. Eski seladonların sırları o haldedir ki çelik bir eğe bile bu sırrı müteessir edememektedir. Sonraları ceyt tozu yerine bazı madeni yeşil boyalar kullanılmağa başlanmıştır ki bu gibi eserler daima akıntılı, kirli bir renk arz etmektedirler. Seladonların, yemeklere katılan zehirleri, rengini değiştirmek suretiyle haber vermek gibi bir özelliğe sahip olduklarına dair bir itikat, bir efsane mevcutdur. Meratabanilerin en mühim vasfını sırların kalın ve düzgün oluşu teşkil etmektedir. İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki porselen koleksiyonları arasında binüçyüz parçalık çok muhteşem Seladon serisi mevcuttur. Osmanlı’da celadon “mertebani” eserler çok seviliyor ve sarayda daha renkli Çin porselenleri olduğu halde padişahın masasında, saray ziyafetlerinde özellikle celadon kullanılıyordu. Padişahın seyahatlerinde bu celadonlar maiyeti ile birlikte taşınır, padişahın kızları evlendiğinde değerli çeyiz olarak verilirdi. Nitekim saray kayıtlarında bu eserler nasıl ve kime dağıtıldığı, bunun yanı sıra elçilerin padişaha sunduğu parçaların nevi detaylarıyla belirtilmektedir. RENKLİ ÇİN PORSELENLERİ Çin’de muhtelif renklerde porselen imal edilmiştir. Bunlar üzerlerindeki renklerin göze çarpan rengi ile anılmakta olup Çin’de eski yapılan renkli poselenler hemen denebilirki bütün zengin rengi aynı renge boyanmış olarak görülmektedir. Renkli motiflerle porselen telvini işi Çin’de 17. Yüzyıldan sonra umumileşmiş. Artık bu devirlerden sonra yeknasak renklerin Çin’li sanatkarı tatmin etmediğini ve bu işlerde porselen boyama işinde esas olarak gözetilen üç veya beş renk ile işlenerek daima tek rakamla nihayetlenen renk miktarı kullanılarak, daha cazip, daha rengin porselenler meydana getirilmiştir. Gerçi bu renkli porselenler Çin’de pek eski devirlerde de yapılıyor ise de bunlar ekseriya düz bir zeminin üzerinde birkaç renkli çizgiyi geçmiyordu. Pembe Familya , Yeşil porselen İmparator sarısı,Canan, Öküz kanı diye meşhur olan Demir kırmızısı, deve tüyü kahve renklisi ile Kanton renklileri ki, bu saydığımız porselenler en kıymetli Çin mamulatının isimleridir. AMILLE ROSE / Pembe porselen diye anılmasında amil olan üzerlerindeki renklerin göze çarpan kısımlarının tatlı bir kırmızı ile süslü oluşudur ki bu kısım mamulat Japon porselenlerine benzerse de Japon mamulatında bulunmayan bir incelik bunlara bir hususiyet vermeğe kafidir. Famille Rose ismi ile batıda tanınan pembe porselenler Çin’de bilhassa imparator Kiyo Long 1736-1795 zamanında çok yapıldığını, bu tabakların mühim bir kısmı altında tesadüf edilen bu imparatorun damgasının bulunmasından anlaşılmaktadır. Keza bunlarla sıraltı kobalt mavisi ile furun renkleri ile boyanmış olup Çin’de porselen boyama usulünde tatbik edilen iç veya beş renk bunlarda esas olarak kullanılmış mavi veya lacivert, demir kırmızısı, kahverengi hemen göze çarpan renklerdendir. Bazılarında yaldız beyaz bir zemin üzerinde motifler şeklinde tatbik edildiği görülür. Hakiki Famille Rose beyaz bir zemin üzerine adeta mineleştirilmiş renklerle telvin edilir, beyaz zemin ise mat mine beyazını andırır donukluğu esere bariz bir güzellik vermektedir. FAMILLE VERTE /Bu kısım eserlerde bazen kırmızı renge mukabil yeşil renklerin hakim olduğu görülmektedir. PORTUGE / Bu çeşit porselenler Çin’de imal ettirilerek İstanbul’a Portekizli gemiciler tarafından getirilmiş ve kendi memleketleri adı ile satışa arzedilerek bu ismin yerleşmesine sebep olduğu tahmin edilir. Eserlerin renkleri parlak, beyaz bir zemin üzerine kobalt mavisi, ile demir kırmızısının ince hatları arasında görülen yaldız tezyinat ile meydana getirilir, kenar cidarları da devetüyü kahverengisi ile boyanırdı. Bu kısım imal edilmiş porselenler ince olmakla beraber ekseriya büyük vazolar üzerinde tatbik edilmiştir. Salonları süsleyen büyük vazolar, büyük kâseler ile birçok mutfak eşyaları şekillerinde imal edilmiş bu kısım porselenlere Türkiye’de fazla rast gelinmektedir. En iyi Famille Rose’ların artık bu imalat ile soysuzlaşmağa başladığı görülür. Famille Rose imali 16. Yüzyılda başlamış ve 19. Yüzyılın başlarına doğru şeklini değiştirerek bizim Portüge ismini takdığımız şekilde imal edilmeğe başladığı ve bunların ise sanat zevkinden ziyade, ihraç edilipte kar düşüncesi ile yapıldığı ve tamamıyla ticaret gayesi görüldüğü gözükmektedir. BLANC de CHINE / Beyaz porselenler Çin’de en eski imal edilen kısma dahildir. Yavuz Sultan Selim Çaldıran seferinde Şah İsmail’in Heştü Behşet Sarayı’ndaki hazineden iğtinam edip İstanbul’a getirdiği beyaz porselenler Topkapı Sarayı’ndaki müzenin en eski eserlerinden olduğu gibi bütün dünyada da en eski beyaz porselenlerdir. Bunlar kaymak beyazı beyazlığında boyanmış olup ekserileri sıratlından kabarma olarak işlenmiş çok ince içek vesair resimlerle süslü olup bazılarına bilahare muhtelif yerlerde bilhassa İstanbul’da altın tellerle zümrütler, yakutlar işlenmiştir. Bazılarınada çok az olarak kobalt mavisi ile ince hatlarla motifleştirildiği görülmektedir. Bu usulde imal edilmiş çok güzel biblolara da rast gelinir ki bunlar yine Çin’de eski devirlerde yapılmış eserlerdir. Birçoklarının modelleri Çin Mitolojisi’nden alınmış örnekler olup itina ile imal edildikten sonra üzerleri kaymak beyazı ile boyanmış kıymetli parçaları teşkil etmektedirler İMPARATOR SARISI / İmparator Sarısı diye tanılan bu eserler en az tesadüf edilen işlerdendir. Dış zemini kanarya sarısı rengine boyanmış olan bu porselenlerden diyebilirim ki Topkapı Sarayı Müzesi’ndekilerden başka olmasa gerek. 1950’lerden sonra yurtdışı müzayedelerden alınarak Türkiye’ye getirilenler olabilir. Topkapı Sarayı’ndakilerin ise 1388-1619 seneleri arasında hükümet süren dört muhtelif imparatorun zamanlarına ait olduklarını bilmekteyiz. SANG de BOEUF – KIZIL PORSELEN / Meraklalıları arasında öküz kanı Sang de Boeuf diye meşhur olan demir kırmızısı rengine boyanmış, bazende üzerleri yaldızlarla tezyin edilmiş olan renkler en makbulleridir. Bu çeşit porselenler Çin’de Ming devrinde imal edildiği sanılmaktadır. Çok az tesadüf edilir kıymetli bir kısımdır. DEVETÜYÜ / Devetüyünü andırır kahve renk ile boyananlara da ekseriya kahve fincanlarında gülabdanlıklarda, büyük tasların, kaselerin dış zeminlerinde rast gelinir. Bu renk mavi beyaz porselenlerin dış zeminlerine geniş parçalar halinde kaplandığı gibi yakın zamanlara kadar da uygulanmıştır.. CANAN / Şarkta Canan ismi ile anılan lacivert zeminli porselenler bilhassa İslam Alemi’nde çok makbul idi. Bunlar iç kısmı beyaz ve dış zeminleri koyu lacivert olarak telvin edilir. Üzerleri de ince hatlardan şekilleşmiş yaldızlarla tezhip edilirdi. Bu tezhipde Lotus çiçekleri, gül demetleri, sarmaşıkların girift tezyinatı güzel bir istif ile süslendiği gibi, bazen de papağanların aheste uçuşları, Çin kızlarının narin duruşları ince hayaller şeklinde tebarüz ettirildiği görülür. Ekseriya büyük kâseler ve tabaklar üzerinde tatbik edilen bu renk boyalı porselenlerin bazılarında yukarıda bahsettiğimiz şekiller arasındaki madalyonlar içinde Arapça ayetler, Moğolca ve Farsça beyitler yazıldığı gibi bir kısmında ise Osmanlı ve İran sultanlarının adları muhteşem tezyinatın aralarına iri harflerle yazıldığı görülür. Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki bu renk porselenlerden mühim miktarda mevcut olup bunların Osmanlı Padişahları için Çin’de sureti mahsusada imal edildiği anlaşılmaktadır. Ekseriya bu madalyonların içleri kırmızı, yeşil renk ile bir demet çiçek şeklinde işlendiği ve bunun yine bol yaldız ile süslendiği görülür. İç kısmın dibi de çiçek ve gül demetleri ile tezyin edilir, bu tezyinat Canan tabir edilen bu porselenlere bariz bir letafet vermektedir. Orta Asya’da yaşayan Türkler bu gün bile bu canan porselenlerine karşı fazla rağbet göstermekte, Afganistan’da gelinlik kızların çeyizleri arasında itina ile sakladıkları, hatta onunla iftihar duydukları yüzyıl başından beri bilinmektedir. Bu porselenlerin bazılarında şekil ve istif aynı olmak üzere lacivert renk yerine siyah boya kullanıldığı görülen kısım vardır ki ona da Asya’da “Kara Gözlü Canan” ismi verilmektedir. Siyah renklileri nadir bulunan ehemmiyetli parçalardır. KANTON / Çin’in Kanton Eyaleti’nde imal edilmiş, yine bu adla tanınan Çin porselenleridir. Üzerlerindeki tezyinat rengarenk, bol yaldız ile tezhip edilmiş, şeffaf derecedeki parlaklıkları ve renklerinin koyu ve o nispette serbest boyalar teşkil etmesi, diğer Çin mamulatında az tesadüf edilen insan şekillerinin bu porselenler üzerindeki tezyinat arasında adeta canlı hayat tabloları şeklinde tersim edilişi bu ayrılığın en bariz izleridir. Beyaz veyahut yaldızlı zemin üzerine adeta sık denecek kadar bir birine yakın işlenmiş muhtelif çiçek ve gül desenleri arasında kanatlarını çırpan papağan resimleri, yuvarlak madalyonların çerçeveleştirdiği boşluklar arasında çay içen kadınları, beygir koşturan muharipleri ve hükümdarın gezintileri gibi resimlere tesadüf edilir. Bunlarda resim sanatından ziyade tasvirleri esaslı hatlarla tesbit etmeğe ehemmiyet verildiği, resimlerdeki ahenksizlikle belli olmaktadır. Osmanlı Sultanları ile İran Şahlarının isimleri yazılı birçok porselene tesadüf edilmektedir ki bunlar sureti mahsusa da sipariş edilmiş eserler oldukları işlerindeki itinadan anlaşılmaktadır. İran’a celp edilen Kanton’lu ustalar İran Sarayları için bu eserlerden güzel örnekler meydana getirmişlerdir.

bottom of page