TURQUERIE AKIMI
18.yüzyılda özellikle Fransa’da başlayan ve öteki Avrupa merkezlerine de yayılan Türk modasına Turquerie Akımı denmiştir. 1721 yılında Osmanlı elçisi yirmisekiz Mehmed Çelebi Paris’e gönderilmişti. Elçilik heyeti ve muhafızlarının görkemli giyim kuşam ve koşum takımları içinde şehre girişleri Paris’lileri büyülemişti. Aslında Avrupa’lıların Doğu’yu tanıma merakını çok eski yüzyıllara götürmek mümkün. Fakat 1740’ların başında yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin oğlu Said Efendi de Paris’e elçi olarak atanmış ve Fransızlar bir defa daha Osmanlı’nın görkemine tanık olurlar. Başta Louis 15’in (1715-1774) gözdeleri Madame Pompadour ve Barry Düşesi Madame de Barry olmak üzere Paris’li soylular ve ileri gelenler Carl van Loo ve Am “d” ve van Loo’ya Türk giysileri içinde kendi portrelerini yaptırmışlardır. Bu moda akımı içinde Kral Louis ve diğer soylular, zenginler ressamlara Doğu konulu tablolar ısmarlıyorlardı. Doğu’ya giden gezgin ve görevliler Türklere ve Türkiye’ye ait anı ve resimlerini yayınlayarak Turquerie modasının geniş kitlelere yayılmasını sağlamışlardır. Yeni akımın önemli bir bölümünü de evleri süsleyen porselen biblo ve heykelcikler oluşturmaktadır. 19.yüzyılda hemen hemen bütün sanat dallarında olduğu gibi Turquerie modasının yerini Uzakdoğu, Arap-Afrika unsurlarının daha yoğun olduğu Oryantalizm akımı almıştır. “Turquerie, Turkomanie, Alla Turca veya Türk uslûbu” Osmanlı-Avrupa münasebetleri 18. yüzyılda artan diplomasi ile farklı bir çehre kazanır. Bu yüzyıl, Avrupa tarihinde bir denge dönemidir. Fetihlerin yavaşlaması, beraberinde Türk korkusunun zayıflamasını getirir. 1683 Viyana bozgunu ve ardından 1699’da yapılan Karlofça Antlaşması neticesinde Osmanlı ve Avrupa birbirini daha iyi tanımak niyetini taşımaktadır. Bu çerçevede, karşılıklı kültürel münasebetler hızlanır. Meselâ, Viyana kuşatması, Osmanlı adına başarısızlıkla neticelenmiştir; ama Avusturya’da Osmanlı izleri kendini göstermiştir. Mimariye ve günlük kullanım eşyalarına Türk motifleri yerleşmiştir. Viyana’da mimar J.L. von Hildebrandt’ın tasarımını sergileyen Belvedre Sarayı’nın ucu püsküllü bir çadırla örtülmüş gibi görünen köşe kubbeleri veya ünlü J.B. F. von Erlach’ın yaptığı Karlskirche’nin minareye benzer kuleleri bu tesirin ürünleridir.16 Mimarideki en müşahhas örnek ise Schwetzinger Sarayı’nın bahçesindeki camidir. Yapımı 1785’te tamamlanan cami, kubbesi ve minaresiyle Doğu’ya olan hayranlığı yansıtır. Osmanlı elçileri, Avrupalılar için o ana kadar gezginlerin yarı hayal yarı gerçek seyahatnamelerinden bilgi sahibi oldukları Osmanlı’yı yakından tanıma fırsatı sağladı. 1721’de Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin elçiliği, Paris’te bir Türk modasının oluşmasını tetikledi. Gerek Mehmed Efendi’nin, gerekse onu 20 yıl sonra 1742’de aynı vazifeyle izleyen oğlu Said Efendi’nin ziyaretleri, götürdükleri hediyeler, giydikleri kıyafetler ve sergiledikleri davranışlar büyük ilgi uyandırmış ve Fransızların Türkleri daha yakından tanımasını sağlamıştır. Edebiyat, resim, sahne sanatları ve dekorasyon gibi alanlarda Türk temaları yaygınlaşmış, bilhassa Türk karakterlerinin yer aldığı romanlar, bale ve operalar sıklıkla görülmeye başlanmıştır. Balolarda Türk kıyafeti giymek, Türk kıyafetiyle portre yaptırmak dönemin yaygın modaları hâline gelmiştir. Yeni akımın önemli bir bölümünü de evleri süsleyen porselen biblo ve heykelcikler oluşturmaktadır.17 İşte 18. yüzyılda Fransa’da başlayan ve öteki Avrupa merkezlerine de yayılan bu Türk modasına “Turquerie” denmiştir. 1700’lerin Fransa’sında Türk elbiseleri giyerek portre yaptırmak moda olmuştur. Meselâ, Fransız sarayı soylularından Madame de Pompadur ve Madame de Burry dönemin ünlü ressamı Carle Van Loo’ya Türk elbiseli portrelerini sipariş etmişlerdir. Van Loo’nun kendisi de Türk kıyafetiyle dolaşmıştır. Dönemin ünlü rokoko ressamları J.H. Fragonard, S. Watteau, J.M: Nattier, N. Lancret, M. Q. Latour Türk figürleri çizmişler, modellerine Türk elbiseleri giydirerek pek çok portre yapmışlardır. Avrupa resminde Turquerie akımının yayılmasında önemli rolü olan bir başka ressam da J.E. Liotard’dır. Turquerie’den oryantalizme geçişi simgeleyen İsviçreli ressam, 1738-42 yılları arasında İstanbul’da kalıp Türkçe öğrenmiş, Türk kıyafetleri giymiş ve Türkiye’de yaptığı portrelerle ve Türk hayatını gerçekçi bir şekilde resmetmesiyle tanınmıştır. Avrupa’da “peintre turc” (Türk ressam) adıyla tanınan Liotard, Türkiye’den dönünce birçok Avrupa saraylısının da Türk kıyafeti ile portresini yapmıştır.18 Kontes Mary ve Maria Adalaide’yi Türk kıyafeti içinde resmettiği tablolar meşhurdur.19 Kısacası, 18. yüzyılda soyluların Türk kıyafetiyle tablolarını yaptırmaları vazgeçilmez bir âdet hâline gelmişti. O dönemlerde Avrupa’da yapılan düğünlerde bile, Osmanlı izlerini görmek mümkündür. 1719’da Avusturya sarayından Maria Josepha ile evlenen Saksonya Prensi Friedrich August, düğünü için aynı boyda güçlü 315 kişiyi vazifelendirir. Bu gençler ‘moustache a la Turque’ yani Türk bıyığı bırakacak ve düğünde yeniçeri kıyafeti giyip, mehter eşliğinde de yürüyeceklerdi. Ayrıca yemekler, hilâl şeklindeki masada yine Osmanlı kıyafetindeki hizmetliler tarafından servis yapılmaktadır. Osmanlı elçisinin de davetli olduğu düğünde gelin Dresden yakınlarında yine Türk eserleriyle süslenmiş bir gemiden alınıyordu. Türk mimarlığı ve figürleri daha 1714’lerde Magoulet’in resimleri arasında yer almaktaydı. Louis Phélypeaux’nun eşi, 1708’lde Türkleri anlatan 22 adet estamp (oymabaskı resim) tabloyu elinde bulundurur. Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin oğlu Sait Efendi de saray ressamı Aved tarafından resmedilmiştir. İsviçre’li ressam Jean-Etienne Liotard 1738 yılında İstanbul ve İzmir’de bulunmuş, özellikle Türk kadınlarının resimlerini yapmış ve bundan ötürü de Avrupa’da ‘Peintre Turc’ (Türk ressamı) ünvanını almıştır.