top of page

OSMANLI TOPHANE SANATI

Tütünün memleketimizde yayılması, bu nesnenin ilk zamanlarda lüle ve pipolarla içilmesi Türkün tükenmez el sanatlarına bir yenisini ilave ederek çini ve çömlek sanatı yanında birde lülecilik sanatı meydana geldi. Gerçi ilk lülenin ne zaman yapıldığını kestirmek zor. En eski lülelerin beyaz bir kilden sübek tarzında etrafları yazılı olarak imal edildiklerini bize ulaşan örneklerden anlamaktayız. Maalesef bu numuneler toprak altından bulunduğu için hemen hepsi harap ve kırık bir halde ele geçmekte, ne tam şekli, ne de nasıl kullanıldıklarını bilememekteyiz. Esasen konumuz tamamen çubuk lüleleri ile yine bu atölyelerde yapılmış TOPHANE işi diye tabir edilen fincan,hokka,bardak,ibrik ….vs.. gibi toprak avanedir. En eskilerinin 18. Yüzyılın sonlarına doğru yapıldığını, en güzel örneklerini de ondokuzuncu asrın sonlarına doğru verdiğini üzerlerine vurulan mühür ve imzalardan, tarihlerden anlamaktayız. Lüleci çamuru tabir edilen süzülmüş ve dinlendirilmiş çamurdan el ile tornada imal edilerek üzerleri kendi renginde bir astarla sıvanarak, üzerleri kalem işi ile nakışlanmış ve mühürlenmiş olarak fırınlanır. Fırından sonra tekrar astarlanarak elde çuha parçaları ile ovunarak parlatılır ve altın varaklarla bezenerek tekrar altın yaldızın pişeceği kadar az hararetli bir fırınlamadan sonra tekrar çuhalarla ovularak yorucu bir emekle hazırlanan bu eserler bilahare Arasta’ nın satış dolabının raflarında satışa arz edilirmiş. İstanbul’da Tophane’de bugün dahi kendi ismiyle yadedilen Lüleci Hendek Arasta sokağında bir zamanlar atmış kadar atölye varmış. Mahallinde yaptığım soruşturmada en son tezgahın1928’de kapandığını ve burada işleyen son ustalardan ancak iki kişinin hayatta bulunduğunu öğrendim. Bunlardan Topal Ahmet Usta’nın Mersin’de yerleştiğini, Ömer Güç Usta’nın ise Zeytinburnu’nda nargile ateşliği-lülesi imal ederek geçindiğini söylemeleri üzerine Ömer Usta’yı arayıp buldum. Edirne’li Lüleci Süleyman Usta’nın yeğeni olduğunu ve kendisine intikal eden imalathanede birkaç sene yalnız nargile ateşliği imal ettiğini, satışın tamamiyle durması neticesi 1928’de son imalathaneyi de kapayak bu işin Lüleci Hendek Arasta sokağında yalnız ismini bırakarak ölen sanatlarımız arasına bunun da katıldığını öğrendik. Kendisine bu işin yeniden canlandırılıp yaşatılmasının kabil olup olmadığını sordum. Bazı yerli malzemeyi o günkü adıyla bulamadığını bu yerli maddelerin ortadan kaybolduğunu bilhassa Gülbahar diye isimlenen Van’dan getirtilen bu kırmızı toprağın astarlama işinde kullanıldığını şimdi bu maddeyi bilen bile kalmadığını, bu maddeyi bulabilmek için Van’a gitmeyi düşündüğünü, çamuru ise Okmeydanı’nda bulunduğunu şimdi ise orasının Askeri mıntıka olmasından girilemediğini anlattı. Bu gün Türk Sanat Eseri Koleksiyonu yapanların ısrarla aradıkları Tophane mamulleri yalnız burada değil, yurdun muhtelif yerlerinde aynı zarafette yapılmış bilhassa ismini şehrine alem etmiş Lüleburgaz’da da bu çeşit avanenin yapıldığını eski meraklılar söylemekde, bol yaldızlı yayvan su taslarının bir kısmı bura işi imiş. Bu mamulat yalnız kırmızı parlak astarlı yapılmamış, bir kısım da grisiyah renkde boyanır. Üzerleri gümüş tellerle kakama olarak süslenirdi. Bu grisiyahlık esere bilahare saman dumanı ile verilirmiş. Eserlerinde üzerlerindeki imzaları tetkik ederken bazılarında iki mühür bulunduğu ve Hakkak Dana imzası narı dikkatimizi çekti. Bunun hikmetini; yazı ve desenlerin kalıplarını hazırlayan meşhur Hakkak Dana Efendi kendi imzasının da vurulmasını istediğinden bu ikinci mühür vurulurmuş. Mütareke senelerinde Lüleci Hüsnü Efendi hem eski yazı ve hemde Fransızca yazılı çift isimli mühür kullanmış. Yine mütareke yılları içinde Hüsnü ve Aşkı Efendile Arasta’nın haricinde Galata Kulesi dibindeki dükkanlarda sergiler açarak satış yapmışlar. Nakış ve yazılara gelince lüle vesair avanenin bazıları talik hatla beyit ve ithaflar yazılıdır, araları tuğralarla süslenir, çiçek ve gül nakışları bol altın veya gümüş yaldızla yaldızlanırdı. Hatta bazı İran için alınan siparişlere elinde kılıç tutan arslan damgası vurulduğu olurdu. Bazı tezyinat arasına eski gümüş kuruşların üzerindeki tuğranın ters olarak basıldığı da olurdu. Bu eserlerin mineli olarak renkli işlenmişleri de nadir olarak görülmüştür.

bottom of page