top of page

OSMANLI TÜTÜN KÜLTÜRÜ

İnsanoğlu ilk olarak milattan önce keşfetti tütünü, ibadet amacıyla yaktıkları tütün yapraklarının verdiği keyfi fark eden insanlar, o günden beri onu hayatlarında vazgeçilmez kıldı. Tütün, tarih boyunca çeşitli medeniyetler tarafından şekillendirildi. Pipo oldu, puro oldu, sigara oldu, ağızlarda çiğnendi. Tütün,1500 yıllarında Antiller’den İspanyol gemicileri vasıtasıyla İspanya’ya ve oradan Avrupa’ya yayılmıştır. Anadolu’ya ise Osmanlı İmparatorluğu zamanında (1605) Venedikli tüccarlar tarafından sokulmuş ve kullanılışı kısa bir zamanda yayılmıştır. Tütün bitkisi, kurutulmuş yaprakların yakılması ile ortaya çıkan dumanın içe çekilmesi veya tozlarının enfiye halinde buruna çekilmesi veya özel işlem görmüş yapraklarının çiğnenmesi suretiyle kullanılırdı. Osmanlı döneminin en parlak zamanlarına denk gelen dönemlerde tütün daha sonra kahve ile olan kardeşliğini pekiştirmiş ve sosyalleşme yerleri olan kahvehane/kıraathanelerin de yaygınlaşmasında ve günümüze kadar uzanan hükümet devlet indirip çıkarma mekanları olarak Osmanlı toplumunda iletişim zeminini de hazırlamıştır. Bir anlamda doğudan kahve Batıdan tütünle oluşturulan bu harika sentez Osmanlıda zirve yapan hazlardan sadece ikisini oluşturmuştur. Kahvehaneler, tip tiptir. Fevkalade döşenmiş, kibar tabakaya mahsus olanlarında ilmi ve edebi sohbetler yapılırdı. Kahvehanelerde musiki de icra edilirdi. Para karşılığı olmayan dama nevinden oyunlar oynanması ve kukla oynatımı yaygındır. İlk kahvehaneler Kanuni döneminde açılmıştır. Zaman zaman kahvehaneler ve meyhaneler kapatılmış, hatta tütün yasağı konmuş, hepsi çok geçici olmuştur. Halkın memnuniyetsizliği ve itirazlar nedeniyle serbest bırakılmıştır. En meşhur yasak 1637’de IV. Murad’ın koyduğudur. Osmanlı’nın tütüne olan ilgisi kuşkusuz döneminde tütün tabakaları, nargile, ağızlık ve lülelerin özel olarak Osmanlı zevkine uygun yeni formlar ve tasarımlarla üretilmesi ve kullanılması ile kendi sanatkârlarını, modasını ve sanat eserlerini yaratmıştır. ENFİYE / Enfiye, ince toz halinde bulunan, burun deliklerine çekilerek kullanılan bir tütün mamulüdür. Kullanan kişinin burun mukozasından kan dolaşımına geçer ve merkezi sinir sistemini etkileyerek etkisini gösterir. Tütün mamulleri tüketimi tarihinde ilgi çekici yeri ve müptelaları vardır. Kullanımı bundan 250 yıl kadar önce Avrupa saray sosyetesi arasında yaygınlaşmıştır. Bir dönem sarma tütün ve sigara taşımakta kullanılan tabaka gibi, enfiye de özel bir enfiye kutusunda taşınırdı. Porselen ve altın, gümüş gibi değerli madenlerden yapılanları, kullanıcının zevk sahibi ve varsıl sınıf mensubu olduğunun göstergesi sayılırdı. Kadınlar ve erkekler arasında keyif verici olarak kullanılan enfiye o zamanlar her yerde kolaylıkla bulunabiliyordu. Tütünün dumansız tüketimi şekillerinden olan enfiye kullanımı, 17. yüzyılda IV. Murat zamanında tütünün yasaklandığı dönemlerde artış göstermiştir. Osmanlı tarihine ilişkin yazılanlardan anlaşıldığına göre İstanbul’da enfiye satma hakkına haiz dükkân sayısı 1750 yılında 60 ‘a kadar çıkmıştır. NARGİLE / Nargile, geleneksel bir tütün içme aracıdır. Kullanıcının bir hortum aracılığıyla sudan geçerek süzülen dumanı içine çekmesini sağlayan bir düzenek olan nargile, içim şekli ve adabı, yüzlerce yılda oluşmuş kullanım geleneği ile basit bir aletten fazlasını ifade etmekte olup, doğu kültürünün bir parçası haline gelmiştir. Nargile doğu kültürünün bir öğesi olmakta ile birlikte doğuş yerinin Hindistan olduğu zannedilmektedir.. Hindistan’da doğan nargile, başta İranlılar olmak üzere Araplar, daha sonra da Türk insanı ile tanışmıştır. Türk insanının nargile ile tanışması aslında Osmanlı dönemine rastlar. O dönemde İran’dan getirilen ve zamanın kahvehanelerinde muhabbetlere eşlik eden tömbeki, bazı padişahlar tarafından yasaklanmıştır. Nargile temel olarak 4 bölümden oluşur; Ser: Nargilenin uzun gövdesi. Boyun kısmı dar olmakla birlikte karın kısmına inildikçe çapı genişleyen, yapı olarak sürahiye benzeyen bir parçadır. Cam, metal ve seramikten yapılır. Lüle: En üstte bulunan, tömbekinin konulduğu delikli tabla. Gümüş, pirinç ya da bakırdan yapılmış, oymalarla süslü bir muhafaza ile çevrilidir. üzerine köz konularak gerekli ısı sağlanır. Marpuç: Dumanı şişeden alan ve ağza ulaştıran bölümdür. Bu bölümde kullanılan hortum koyun derisinden yapılır. Şişe: İçinde dumanı filtre eden suyun olduğu ve fokurdamaların geldiği bölüm. BUHURDAN / Arapça “bahur” sözcüğünden gelen buhur, yakıldığı zaman güzel koku veya kokulu duman çıkarıcı bitki, kök, tohum gibi maddelere verilen isimdir; Türkçesi “tütsü”dür. Buhurdan, içinde tütsü yakılan ve genellikle madenden ya da pişmiş yapraktan özel kaba denir. Müslümanlıkta ve Osmanlıda da ibadetlerle ilgili bir tütsü yakma geleneği olmamasına rağmen, güzel kokuyu çok seven Hz. Muhammed’in ibadet amacıyla değil, ama kalabalık bir mekan olan mescitlerde, fena kokuları gidermek için tütsü yakılmasını istermiş. 10. yüzyılda yaşamış İranlı coğrafyacı İbni Rüste, o dönemde tütsünün daha çok saray ve konaklarda halife ve beyler tarafından kullanıldığını, cuma ve bayram namazlarında ya da ramazanda teravih namazında cami ve mescitlerde yakıldığını söylemekteymiş. Sonraları da iyi kokunun ruh üzerindeki mistik etkisi düşünülerek cami, türbe ve tekkelerde tütsü yakılmasına devam edilmiş.

bottom of page