top of page

SANATIN KABESİ; HÜSEYİN KOCABAŞ

Her devrin, her memleketin bir tarihi ve o tarihlerle özdeşleşen kişileri vardır. Zannetmeyin ki bu kişiler kendi imkanları ile tarih olma sıfatını kendileri ile özdeşleştirdiler. Bulundukları ortam, tutkuları, aşkları bu kişileri tarihte birer yaprak yaptı. İşte böyle kişilikler sanat dünyasında da var. Enteresan yönü, bir elin parmakları kadar az bile olsa, plastik sanatlar ve diğer sanatlarla ilgilenen sanatkarlar harici onların ürettiklerini ve dünya medeniyetlerinin sonsuzluğundan intikal eden nadide eserleri toplayan veya araştırmaları ile onları tamamlayan ve yaşatan kişiler de mevcut. Unutmayın; Sadece savaş ve zaferle tarih olunmaz… Dokuz yaşında bir çocuk yaşıtları şekerleme ya da cicoz alırken, 1918 yılının Bursa’sında cep harçlıklarıyla gözyaşı şişeleri, sikkeler aldığı günlerde hiç kuşkusuz Tarih öncesinden Osmanlı’nın son dönemine uzanan Anadolu Kültürü’nün en seçkin örneklerini bağrında toplayacak görkemli bir koleksiyonu oluşturmaya başladığının farkında değildi. Yunan işgali yüzünden ilkokulu bile bitiremeyen Bursalı çocuğun, elli altmış yıl sonra yalnızca Türkiye’nin değil, belki de dünyanın en büyük koleksiyoncusu olacağını, yıllar içinde sevgi, sezgi ve bilgiyle yaratacağı koleksiyonun, bir müze için bile zengin sayılabilecek bir çeşitliliği içeren “10.000’in üzerinde eserden oluşan bir koleksiyon” ve yaklaşık “7.000 yazma ve kitaptan oluşan bir kütüphane” ile tek başına bir “müze”ye dönüşeceğini, ilkokul harici bir öğrenim görmeden kendi kendine tarihte varolup da yokolup giden lisanlar da dahil “Osmanlıca, Arapça, Farsça, Yunanca, Fransızca, İngilizce, Eski Yunanca, Roma” gibi bir çok lisanı ana dili gibi bilecek, bu lisanlarla konferanslar verecek, makaleler yazacak, eski “Mısır” tabletlerini dahi okuyabilecek, ömrünün sonlarında gözleri görmediği halde tüm duyularını parmaklarında toplayarak ekspertiz yapacak, tutkusunun paralelinde kitaplar yazacak. Koleksiyonu ile öyle bir müze oluşturacak ki dünyada bir eşi benzeri olmayacak, profesyoneller dahi dünyanın bir başka ucundan gezmeye, görmeye, öğrenmeye onun ilminden bir zerre kapabilmeye, onun kendi içindeki okuldan mezun olabilmeye akın edeceğini, kim tahmin edebilirdi! Bu bir tutkunun dedem merhum “Hüseyin Kocabaş”ın hikayesi. Onu “Sanatın Kabesi” yapan, “İmparator” sıfatına yücelten bir tutkunun öyküsü. 30’a yakın sanat ve sanat eserleri ile ilgili kaynak kitap, araştırma ve makaleler yazan, yabancı üniversiteler ve bilim çevreleri de dahil Louvre, British, Metropolitan uzmanlarına ışık tutan, Türk Kültürü’ne ve mirasına dünyanın gözünde itibar kazandıran Hüseyin Kocabaş’ın efsane olması; insanlığın binlerce yıllık mirasına hükmetme aşkından kaynaklanıyor. Yalnızca Türkiye’de değil, belki de dünyada eşi görülmedik bir koleksiyoncu olan Hüseyin Kocabaş’ın koleksiyonculuğu şüphesiz “Tanrı Vergisi” bir yetenektir. 1950’lerde Bursa’dan İstanbul’a ailesi ile birlikte göç eden Hüseyin Kocabaş önce Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde Galatasaray Lisesi karşısında bir bina satın alır, yıllar sonra koleksiyon buraya sığmamaya başlar ve Nişantaşı’nda başka bir bina daha satın alarak ailesini ve koleksiyonunu buraya taşır. Bu geniş binanın giriş katlarında çocukları, en üst katında kendisi ve eşi İffet Hanım oturur. Binanın orta katını ise koleksiyonu için tahsis etmiştir. Ve bu koleksiyon artık “Hüseyin Kocabaş Müzesi”dir. Cumartesi günleri eserleri ücretsiz görmek isteyen ziyaretçiler için açık olan müzede, Cumartesi sohbetleri de meşhurdur. Onun sohbetlerine yurt dışından gelen yabancılar da, antikacı esnafı da katılır, doktora ya da doçentlik tezi hazırlamakta olan arkeologlar da, Rahmi Koç, Sevgi Gönül, Fuat Bayramoğlu gibi sanat tutkunları da. Bu müzenin iki özelliği vardır; ilki tek bir kişinin yıllarca emek vererek ve büyük bir servet harcayarak kurduğu dünyanın en zengin özel müzesi. İkincisi ise bir apartman katında kurulan dünyanın tek müzesi… Hüseyin Kocabaş Koleksiyonu eski müzecilik anlayışına sahip bir yapıda idi. Louvre gibi, Metropolitan gibi. Bu tip müzelerde çok değişik dönemlerin eserleri yer alır. Kocabaş Koleksiyonu da işte böyle bir müze idi. Tarih öncesinden Osmanlı’nın son dönemine kadar bir “Anadolu Uygarlıkları Müzesi”. Milattan önce ikibin yıllarına tarihlenen Asur çivi yazısı tabletlerden Topkapı Sarayı’ndan sonraki en büyük koleksiyon olarak kabul edilen İznik Eserleri Koleksiyonu, gene Topkapı Sarayı’ndan sonra gelen Çin mavi beyazları ve mertabanilerinden kıymetli Avrupa porselenleri Sevres’lere Marcoloni’lere, İsviçre minelerine kadar. Sultan IV.Mustafa’nın divitinden Sultan III.Mustafa’nın macun hokkasından tutun da biri Fransa’da Louvre Müzesi’de bulunan milattan sonra üçüncü yüzyıla tarihlenen Afrodit Heykeline, milattan önce 1450’lere tarihlenen biri Kocabaş’da diğeri İngiltere British Museum’da bulunan ametist kolyeye, vücut kısmı İngiltere British Museum’da baş kısmı Kocabaş Koleksiyonu’nda bulunan bir mermer büst ki; bu Bergama Kralı Flateyros’a aittir. Dünyadaki en büyük “Hacılar Koleksiyonu”ndan, Milattan önce beşinci yüzyıla tarihlenen dünya müzelerinde bir eşi benzeri dahi olmayan siyah sırlı Yunan çömleklerine, dünyada tek olan “Kibele” idol vazoya varıncaya kadar toplanmış binlerce eserden oluşan “Fenomen” olarak nitelendirilecek bir koleksiyon. Değinmeden geçemeyeceğim; Yirminci yüzyılın büyük arkeolojik olayı “Hacılar” Neolitik kültürü Hüseyin Kocabaş sayesinde gerçekleşmiştir. Onun sayesinde dünya bu kültürü öğrenmiş, desteğiyle İngiliz Hükumeti konuya el atmış ve eserler kazanılmıştır. Hem manen hem madden desteklediği bu kültürel olay tarih kitaplarına girecek cinstendir. Dünyadaki en önemli ve zengin “Hacılar Koleksiyonu”na sahip olan Hüseyin Kocabaş’ın koleksiyonunda öyle bir “Kibele” idol vazo vardır ki dünyada tektir, eşi yoktur. Yakın çevresine beni dünyada “Hüseyin Kocabaş” yapan bu eserdir diyerek gururlanırdı. Hüseyin Kocabaş koleksiyonundaki hiç bir eseri teklif ne olursa olsun satmaz, dudak uçuklatan bedellerle koleksiyonunu geliştirmeye devam ederdi. Konu ile ilgili şahit olduğumuz bazı hadiseler ise şu şekildedir; Koleksiyonda mermer bir Roma büstü vardır. Eserin vücut kısmı ise İngiltere’de British Museum’dadır. İngiltere heykeli tamamlamak için ısrarla Hüseyin Kocabaş’tan mermer büstü ister. Her defasında aldıkları cevap aynıdır; sizin gücünüz benden eser almaya yetmez, hükümetiniz sizdeki eseri satmaya karar verirse bana haber verin! Koleksiyondaki bir başka eser Roma Tunç çocuk kafası; Amerikalı milyarder bir koleksiyoncu defalarca Hüseyin Kocabaş’ı bu eseri satın alabilmek için ziyaret eder, her defasında refüze edilir. Bir keresinde olay gazetelere dahi haber olur, ne mi teklif eder; İstanbul’un merkezinde 200 adet daireye tekabül eden bir para; ama nafile! Yabancı devletlerden koleksiyonun tamamına talip olanlarda çıkmıştı. Hatta müzeyi bize satın, gerisini bize bırakın, biz eserleri yurt dışına çıkartırız diyerek garanti cevabı veriyorlardı. Peki nasıl başlamıştı bu efsane; 1909’da Bursa’da dünyaya gelen Hüseyin Kocabaş, hiç de elverişli bir ortamın içinde bulmamıştır kendisini, hatta tam tersine herkes bir ölüm kalım savaşı içerisindedir. Koskoca bir İmparatorluğun sınırlarını Anadolu’ya kadar çekmesi bile yetmemektedir. Batının büyük devletlerini arkasına alan Yunanistan, Bursa üzerinden Anadolu’ya ulaşma peşindedir. Hüseyin Kocabaş Yunan işgalinde ilkokula gitmektedir. İster istemez okuldan uzak kalır. 1918’de 9 yaşlarındayken bir gün babasının Batpazarı’ndaki mobilya ve mefruşat mağazasından içeriye bir köylü girer ve heybesinden bir sürü eski eşya çıkartır. Aralarında gözyaşı şişeleri, sikkeler ..vs. vardır. Babası İsmail Bey bunlarla hiç mi hiç ilgilenmez fakat o, tam köylü dükkandan çıkarken bunları alması için babasına rica eder ve bu hikaye başlar. Eserler içindeki bir Bizans sikkesi Hüseyin Kocabaş Koleksiyonu’nun ilk eseri olarak şu anda Sadberk Hanım Müzesi’nde sergilenmektedir. Artık onlarsız yapamayacağını anlamıştır. Haftalığı bir liradır. Yaşıtları cicoz, davul tozları, minare gölgeleri alırken o, işten kaçtığı zamanlarda antikacılarda, kuyumcularda ve hurdacılarda dolaşır, haftalığını buralarda harcardı. Kurtuluş, arkasından Cumhuriyet’in ilanı derken 15-16’sına gelmiştir. Herkesin yaşayabilme, ekmeğini kazanma telaşına düştüğü yıllar onun okuyup iyi bir hukukçu olma düşleri suya düşer. Bir süre sonra babası onu İstanbul’a mal almaya göndermeye başlamıştır. İç Bedesten’de Silahçı Osman Efendi babasının dostudur. Kocabaş’ın küçüklüğünden beri “eski”ye merakını, boş zamanlarında Ahmet Refik’in o sıralar pek ünlü olan “Umumî Tarih” ciltlerini karıştırıp geçmiş uygarlıklar arasında yaşadığını bilmektedir. Onu o sıralar Kapalıçarşı’nın en yaşlı antikacısı olan Andronikos Efendi’nin dükkanına götürür. Andon Efendi, 80 yaşlarında Karamanlı bir Osmanlı Rumu’dur. Orta Anadolu ağzıyla konuşmaktadır. Genç Kocabaş’ın dokuz yaşından beri “tarihi eser” topladığını öğrenen Andon Efendi’nin gözleri parlar, “al öyleyse, bu senin olsun” diyerek ona değerli bir “lekitos”, içine kokulu yağ konan bir antik Yunan vazosu armağan eder. İşte Hüseyin Kocabaş’ın çocukluk merakı asıl o gün, o dükkanda “hayatının gayesi” olmuştur. Artık Hüseyin Kocabaş kumaş almak için İzmir’e giderken otobüs Balıkesir’de mola verdiğinde, bir dükkanda gördüğü Beykoz gülebdanlara bütün parasını verip kumaş almadan geri dönecek, gittiği Avrupa kentlerinde bütün servetini Türkiye’den kaçırılmış eserleri geri almaya ayıracak, Yunanistan’dan aldığı üstünde Dionysos Ayini figürleri bulunan 2500 yıllık bir seramik kupayı Yunan Gümrüğü’nden geçirebilmek için kırarak şeker kutularına yerleştirecek, İngiltere ve Fransa’ya kaçırılmış İznik Eserlerini tekrar yurda getirmek için türlü yollar deneyecek, Yunanistan’a yaptığı buğday ihracatı karşılığında para değil, değerli tarihi eserler alacak, tüm zamanını ve bütün servetini bu uğurda harcayacaktır. Hüseyin Kocabaş, koleksiyonuna kattığı eserler üzerine onlarca kitap yazmış, sayısız araştırmalar yapmış bir bilgindir aynı zamanda. 1941’de Bursa’da Yeni Basımevi’nde basılan “Porselencilik Tarihi” Batı’da yayınlanmış bibliyografyalarda yer alan önemli bir kitaptır. Türk Etnografya Dergisi’nde yayınlanan “Tophane Lüleciliği”, VIII.Türk Tarih Kongresi’ne sunduğu “Renkli Selçuk Camları”, Uluslararası Türk Sanatı Kongre’sine verdiği “Selçuk Bakırları”, “Anadolu’da bulunan resimli Yunan Keramikleri”, “Bursa İşlemeleri”, “Sikkeler”, “Hacılar Kazıları” üzerine incelemeleri bilime hiç de küçümsenemeyecek katkılarda bulunduğu çalışmalarından bazılarıdır. Bursa doğduğu şehir olması bir yana onun hayatında önemli bir yere sahiptir. 1931’de Bursa’da yazdığı “Manzum Facia; Peri Azat” ile henüz yayınlanmamış çalışması “Bursa’da Yatanlar” önemli eserlerindendir. “Bursa’da Yatanlar” ismini verdiği ve uzun yıllar üzerinde çalıştığı bu kitabında, Bursa’da yatan bütün ünlülerin, padişahların, vezirlerin, paşaların mezar taşlarından yola çıkarak hayat hikayelerini kaleme almıştır. Bununla da kalmamış, mezar taşlarının hepsinin fotoğraflarını çekmiştir. Sosyal yönden de çok kuvvetli bir kişiliktir. Bursa’da yaşadığı dönemde “Çocuk Esirgeme Kurumu”nun uzun yıllar başkanlığını yapmış, “Cumhuriyet Halk Partisi” yönetiminde çalışmış, Belediye azalığı, Bursa delegeliği ve “BTSO-Bursa Ticaret ve Sanayi Odası” yönetim kurulu üyeliği yapmış, Bursa gazetelerine ve mecmualarına tarihi makaleler yazmış, Halkevinde konferanslar vermiş, sergiler açmıştır. 1930’lu ve 40’lı yıllarda “Onu tanımadan Bursa’dan gidilmez”, “Onun müze evi ziyaret edilmeden Bursa görüldü sayılmaz” denilen bir “Simge Adam” hüviyeti kazanmıştır. Kısacası Hüseyin Kocabaş şehrin sosyal hayatında, kültürel hayatında ve siyasal hayatında itibarı yüksek bir kişilik olur. 1945’den sonra Demokratlar örgütlenirken onu da kendi saflarına almak isterler. Fakat Hüseyin Kocabaş, Mustafa Kemal’in kurduğu partiyi terk etmeyi bir vefasızlık sayar. 1950 seçimleri de kaybedilince siyaseti bırakır ve ailesi ile İstanbul’a taşınmaya karar verir. İstanbul’a taşınırken aşağıda detaylarını paylaştığım kıymetli eserleri “Bursa Müzesi ve Bursa Kitaplığı”na bağışlamıştır. T.C BURSA MÜZESİ Liste 1-Envanter No:3040-3199 Liste 2-Envanter No:1690-1705 / 2396-2493 Liste 3-Muhtelif Sanat Eseri ve Tablo Bağış senesi 1953 T.C BURSA GENEL KİTAPLIĞI Sıra No:001-224 Bağış senesi 1953 Türk Kültürüne ve Anadolu Uygarlık Mirasına tüm dünyanın gözünde itibar kazandıran ve “SANATIN KABESİ” olarak kabul edilen Hüseyin KOCABAŞ, 1918’den beri dünya antika literatüründe en önemli isim olmuş ve duayen olarak kabul edilmiştir. Uzmanlara göre Hüseyin KOCABAŞ antika konusunda dünya çapında en büyük otorite ve en saygın isimlerden biri olması bir yana efsane sayılmaktadır. Türkiye’nin ilk özel müzesinin sahibi Hüseyin KOCABAŞ koleksiyonu ile öylesine boyutlara ulaşabilmiştir ki dünya ikinciliğine kadar. 70’li ve 80’li yıllarda ise Unesco ve otoriteler tarafından hali hazırdaki en önemli ve en değerli özel koleksiyon olarak ünlenmiştir. Bu koleksiyonun büyük bölümü şu anda “İstanbul Sadberk Hanım Müzesi”nde sergilenmektedir ve 1988’de müze “Europa Nostra” ödülü kazanmıştır. 1960’da “The International Counsil of Museums-ICOM”un koruyucu azalığına seçilen, Bursa Müzesi ve Genel Kitaplığı, İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Yapı Kredi Bankası’na yaptığı büyük bağışlar ile de takdir kazanan ve yaşarken Meydan Larousse’a giren Hüseyin KOCABAŞ öylesine kişilere ev sahipliği yapmıştır ki bunlar arasında “Metropolitan Müzesi Müdürü Thomas Hoving, Museum of African Art Direktörü Irwın Hersey, Sorbonne Üniversitesi Sanat ve Arkeolji Profesörü Pierre Demargne, Oxford Ashmolean Museum Yetkilisi Dr. P.R.S. Moorey, Avusturya Ulaştırma Bakanı Ludwig Weiss, Amerika-Belçika ve Danimarka Sefirleri, Sevres Porselen Firmaları Direktörü Serge Gauthier, Baron François De Floris, British Museum ve Louvre Müzesi üst düzey yetkilileri ve müdürleri ile daha birçok önemli kişi vardır. Hüseyin Kocabaş, ömrünün son on yılında şekerden dolayı gözlerini kaybeder. Tanrı vergisi demiştik ya; o günden sonra, yılların emeği, bilgisi, tutkusu Kocabaş’ın parmaklarının ucunda buluşur. Elleriyle yoklayarak, kimi zaman da dilini değdirerek, kendisine getirilen eserlerin gerçek olup olmadığını anlayabiliyor, hatta bu eserlerin hangi döneme ait olduklarını bile saptayabiliyordu. Gerçekten de artık bir “efsane” olmuştu. British Museum’dan ve Louvre’dan dahi o dönemde gelip, Anadolu’nun 718 bin yıllık tarihini ezbere bilen bu gözleri görmeyen medeniyet bilgininden ekspertiz talebinde bulunuyorlardı. Müze ziyaretçi defterinde dikkatimizi çeken bir sayfada dönemin Metropolitan Müzesi Müdürü Thomas Hoving şöyle bir yazıya imza atmıştır; dünya üzerinde Metropolitan’a en ciddi rakip… 1981 yılında 72 yaşındayken vefat eder. Hüseyin Kocabaş’ın sağlığında en büyük arzusu devlet tarafından adının yaşayacağı ve koleksiyonunun dağılmayacağı bir müze idi. Devletten bu hususta hep bir bekleyiş içinde idi, fakat bu gerçekleşmedi. Eski eserlerin miras yoluyla aileye intikal edemeyeceği maddesini içeren 1710 sayılı kanun da bu koleksiyonun ele geçirilmesi için çıkmıştı. Nihayetinde bu koleksiyon; aklın kabul etmeyeceği bir servet, emek ve fedakarlıklarla oluşmuştu. Vefatından sonra aile olarak da tek isteğimiz vasiyeti yerine getirmek idi. Dedemin vefatından sonra müze belgesi tek oğlu babam İsmail Kocabaş adına çıkar. Yıllarca süren envanter çalışmaları, defalarca gidilen Ankara Bakanlıkları nihayetinde ailenin devletten Hüseyin Kocabaş Müzesi adına bir bina tahsis edilmesini isteyerek Koleksiyonu bağışlamayı kabul etmesi. Sonuçta alınan cevap gülünç ve düşündürücü; Siz bağışlayın biz eserleri ilgili müzelere dağıtırız…. Derken özel müzelere imkan sağlayan bir kanun çıktı. Sağlığında yakın dostu olan Koç Ailesi ile münasebetler vefatından sonrada devam etti ve bu koleksiyon iki ailenin rızası, gayret ve fedakarlıkları ile bugünkü modern müzecilik anlayışı ile düzenlenen İstanbul Boğazı’ndaki yeni adresine “Sadberk Hanım Müzesi”ne intikal etmiş oldu. 1988’de Europa Nostra ödülü alan bu müzede Hüseyin Kocabaş Koleksiyonu’nun büyük kısmı görülebilir, müze kütüphanesinden koleksiyon ile ilgili neşriyatlar temin edilebilir. Trajikomik gerçek ise bu koleksiyon artık layık olduğu ortamda dağılmadan sergilenebiliyor ve korunuyor ama hala bir “Hüseyin Kocabaş Müzesi” değil… HÜSEYİN KOCABAŞ HAKKINDA SÖYLENENLER; O,tam bir dahiydi. Hüseyin Bey,tanıdığım müstesna insanlardan birisidir.Yabancı üniversiteler ve bilim çevreleri de dahil, herkesin gerektiğinde kendisine başvurduğu bir uzman, uygarlık tarihi konusunda bir dahi ve bir medeniyet bilgini idi. Türkiye’de Hüseyin Bey bu işin borsası ve en büyük otoritesidir. Rahmi M. KOÇ Antika dünyasının en saygın ismi Hüseyin Kocabaş’tır. Hayatı kitap olur. Yeri tektir ve onun gibi biri bir daha gelmeyecektir… Faik Kırımlı Sanatın Kabesi… İnsanlığın binlerce yıllık mirasına hükmeden bir koleksiyoncu, İmparator Hüseyin Bey… Hürriyet Gazetesi Hüseyin Kocabaş 50 yıldır sabırla biriktirdiği eşsiz tarihi eserlerden,apartman katında yeryüzünde eşi olmayan zengin bir müze kurdu… Hayat Mecmuası Milyarların ne önemi var;Tarihi yaşatabilmek uğruna her şeye katlanılır.Yaşadığımız dünyadan hayatı onunkiler kadar derinlemesine görebilen gözlere sahip,çok az insan gelip geçmiştir. Sadun Tanju Heykeli dikilecek adamdı.Herkes ona saygı duyardı… Mustafa Kayabeg Hüseyin Bey,Anadolu toprağının en halis evladıdır bence.Kocabaş Koleksiyonu,sadece Sadberk Hanım Müzesi’ni zenginleştirmemiş; dünyanın gözünde,Türk Kültürüne itibar kazandırmıştır. Sevgi Gönül En büyük Türk…Dünyanın en zengin koleksiyonu.Oysa Kocabaş Koleksiyonu,bir müze için bile zengin sayılabilecek bir çeşitliliği içeriyor. Louvre gibi, Metropolitan gibi… Prof.Mazhar İpşiroğlu Kocabaş Koleksiyonu,bir tutkunun müzesi… Nokta Dergisi Gülbenkyank’la Frick’lere velhasıl yeryüzünde uluslararası değeri olan koleksiyon oluşturabilmiş tüm kişilerle boy ölçüşen bu büyük insanımızın unutulmaması gerekir. Prof.Dr. Selçuk Erez HÜSEYİN KOCABAŞ İMZASI TAŞIYAN ESERLER; PERİ AZAT / 1931 PORSELENCİLİK TARİHİ / 1942 İZNİK ÇİNİLERİ / 1942 İZNİK / 1943 BURSA İŞLEMELERİ / 1945 SANAT TARİHİNDE 16.YÜZYILIN ÖNEMİ / 1948 BİR SANATKAR TANIDIM / 1948 ALİ SUAVİ VAK’ASI ÜZERİNE VERİLMİŞ OLAN FETVA / 1949 SÜLEYMAN ÇELEBİ ve HAŞİM İŞCAN / 1949 ÇİLEK / 1949 TÜRK PORSELENCİLİĞİ / 1958 ORHAN ve ALAÜDDİN BEYLERE ait MÜŞTEREK BASILMIŞ SİKKELER / 1961 TOPHANE LÜLECİLİĞİ / 1963 UNE COLLECTION DE CUIVRES SELDJOUKIDES / Napoli 1965 RENKLİ SELÇUK CAMLARI / 1981 LES CUIVRES SELDJOUKIDES DE MA COLLECTION ESKİ ESERLERDE SANATKAR İMZALARI BURSA’DA YATANLAR BURSA SURLARI ANADOLU’DA BULUNAN RESİMLİ YUNAN KERAMİKLERİ SELÇUK ÇİNİLERİNDE KULLANMA EŞYALARI ATATÜRK’E VERİLEN AVUSTURYA NİŞANLARI İSTANBUL KAPILARI SELÇUK BAKIRLARI HÜSEYİN KOCABAŞ ve KOCABAŞ KOLEKSİYONU HAKKINDAKİ NEŞRİYATLAR; MEYDAN LAROUSSE Cilt: 7 – Sayfa: 370 LA COLLECTION DE M. HÜSEYİN KOCABAŞ TIRAGE A PART DU BULLETIN DU COMITE NATIONAL TURC ICOM 1962 LES POTERIES DE FAIENCE APPARTENANT AU COLLECTION DE MESSIEUR HÜSEYİN KOCABAŞ NAPOLI 1965 TERRES CUITES COLOREES PROVENANT DE BITHYNIE Andree Rollas 1966 LYDIAN VASES FROM WESTERN ASIA MINOR Crawford H. Greenewalt,JR. UNIVERSITY OF CALIFORNIA BERKELEY 1968 DEUTSCHES ARCHAOLOGISCHES INSTITUT ARCHAOLOGISCHER ANZEIGER / SPATGEOMETRISCHE GEFASSE AUS KARIEN WALTER DE GRUYTER&CO BERLIN 1977 H.KOCABAŞ KOLEKSİYONUNDA BULUNAN ATTİKA GEOMETRİK KAPLARI Belleten Cilt:XLI Sayı:161 Türk Tarih Kurumu / 1977 YİTİRDİĞİMİZ HÜSEYİN KOCABAŞ ve TÜRKİYE’DE ANTİKACILIK Prof. Dr. Selçuk EREZ / 1983 HÜSEYİN KOCABAŞ KOLEKSİYONU CAM ESERLER KATALOĞU Arkeoloji ve Sanat Yayınları 1984 “İMPARATOR” HÜSEYİN BEY İnsanlığın,binlerce yıllık mirasına hükmeden bir koleksiyoncunun öyküsü yazı dizisi HÜRRİYET GAZETESİ 1989 CHINESE CERAMICS IN THE SADBERK HANIM MUSEUM John Carswell – SOTHEBY’S 1995 BİR EFSANE; KOCABAŞ OĞLU HÜSEYİN VEYSİ Celal Üster 1996 İSTANBUL ANTİKACILARI Faik Kırımlı 1996 HÜSEYİN KOCABAŞ KOLEKSİYONU Sadberk Hanım Müzesi Yazma Eserler Kataloğu / 1997 HÜSEYİN KOCABAŞ YAZMALARI KATALOĞU Sadberk Hanım Müzesi Kütüphanesi 2001 TÜRKİYE YAZMALARI TOPLU KATALOĞU Ankara Milli Kütüphane Başkanlığı Yayınları / 2005

bottom of page