top of page

KIYMETLİ AVRUPA PORSELENLERİ

Avrupa’da porselen sanayi 18. Yüzyıl ile beraber başlar. Gerçi bu zamana kadar çok yüksek kalitede fayans imal edilmiş ise de kaolin porseleni tabir edilen sert kaya porseleni imali ancak 1709 tarihinde başlamıştır. Avrupa’nın birçok yerinde beyaz kilden çömlek imal edilmiş ise de İngiltere’de yapılan bir nevi fayans hamuru içine yanmış kemik külü karıştırılarak bir çeşit mamulât yapılmıştır ki; hakikaten porselen benzeri olan bu işlere Kemik Porseleni ismi verilir. 1709 yıllarına doğru Almanya’da Saksunya Dukalığı arazisinde kaolin ve feldspat madenlerini bulan Boettger ismindeki usta bunları birbirine meczederk hakiki porseleni imale başlar. Boettger’in yaptığı mamulâtın hamuru beyaza değil kahverengine meyyal ise de bilahare ithal edilen madenlerin nisbeti takarrür ettikçe hamur beyazlaşmağa başlamıştır. İlk porselenin Avrupa’da ilk imal edildiği şehir Saksonya eyaletinin paytahtı olan Dresden şehridir. Prens keşfin harice yayılmaması için Boettger ile beraber çalışan diğer ustaların hepsini bir kalede çalışmağa başlatır. Bu şatodaki hayatın bir mahpus hayatından farkı olmadığını gören ustalar ellerine geçen ilk fırsatta kaçarlar. İşte bu firar ile beraber porselen keşfinin de etrafa yayıldığını görüyoruz. 1719 senesinde mütekâmil bir halde bizim Saksonya olarak tanıdığımız Dresden’in Meissen porselenlerini fabrikalaşmış bir halde satışa arz edilmelerini müteakip yıllarda Viyana ve Berlin fabrikalarında da hemen aynı güzellikte porselenler imali, keşfin ne kadar ehemmiyetle takip edildiğinin bariz izleridir. Keşfi takip eden senelerde birdenbire tekamül devresine ulaşan porselencilik hakikaten Almanya, Avusturya ve Fransa’da en güzel eserlerini vermeğe başlamış, zamanın mühim simalarını, ehemmiyetli hadiselerini güzel vazolar üzerinde objektifleşmiş olarak görmek her zaman kabil olabilmiştir. Avrupa porselenciliğini iki kısma ayırmak lazımdır. Resimli ve çiçekli, yani batı için mamulât ile sırf doğu Müslüman ülkelerine özel imal edilenler. Avrupa sarayları ile müzelerini dolduran binlerce şaheser, bazılarındaki imzalardan da belli olduğu gibi yüksek artistlerin, sanatkârların fırçalarından çıkmıştır. Bu fabrikalarda Türk sofralarının kullandığı porselen çeşitleri, yine Türk’ün asil zevkine göre yapılması, Türk desenleri ile Türk’ün ince zevkinin Avrupa’da yayılmasında mühim rolü olduğu aşikârdır. Topkapı Sarayı Müzesi ile diğer müzelerdeki büyük koleksiyonlarda hayretle seyrettiğimiz Avrupa porselenleri arasındaki Türkiye için hazırlanmış eserleri üzerlerindeki tezyinattan tanımaktayız. Bunlar bilhassa alaturka yemek sistemi ile yaşam ihtiyaçlarına göre imal edilmiş komple kâse, kapaklı sahan, tabak, kapaklı kupalar, saleplik, fincan, kahvedan, ibrik, tepsi, leğen ibrik seti gibi kullanılacak takımları gibi birçok eşya şekillerinden ibarettir.

LUDWİGSBURG

Alman porselenciliği tetkik edilirken rastladığımız birçok güzel mamulâtın altında bu fabrikanın damgasına tesadüf etmekteyiz. Ludwigsburg şehrine izafetle tanıdığımız bu porselenlere bizim memleketimizde bol yaldız kullanılmış biblo olarak imal edilmiş nefis heykelcikler şeklinde sıkça rastlarız.

CHELSEA / DERBY

İngiltere’de bilhassa Londra’da çok kıymetli porselenler imal edilmiş olup Çapa markalı Chelsea porselenleri 1750-1753 yılları arasında işlenmiş en eski İngiliz metalarıdır. Gerçi İngiltere’de kemik külünden yapılmış bir nevi porselenler imal edilmiş ise de, bunlar bir fabrikasyon işi değil, münferit tezgâhlarda işlendikleri için İngiltere’de en mütekâmil porselen olarak Chelsea ve Derby porselenlerini görmekteyiz. Derby 1770’de yapılmağa başlanmış 1876 yıllarına kadar muhtelif markalar altında işlediği porselenler İngiltere’nin en iyi cins lüks porselenleri olmuştur.

CAPO DI MONTE

Floransa’da 1720 yıllarında başlayan porselencilik daha sonraları Napoli şehrinde kurulan Capo di Monte fabrikasının çıkarmağa başladığı lüks ve iyi cins porselenler sayesinde İtalyan porselenciliğinin ulaştığı en yüksek tekamülün numunelerini vitrinle taşımıştır. Avrupa’da porselencilik Almanya’dan sonra en fazla İtalya’da yükselmiştir. Bilhassa Capo di Monte’nin N harfinin üzerindeki beş sivri uçlu dukalık tacı bulunan markayı taşıyan eserler Dresden ve Viyana porselenleri ile boy ölçüşecek kalite ve görselliktedir. Bu fabrikanın ürünlerini teşkil eden eşya çeşitlerini başta Biblo kısmı olmak üzere kabartmalı veya mücessem şekilli gayet güzel boyanmış zengin porselen nevileri oluşturmaktadır. Bibloları itibariyle çok nefis tabloları mücessem olarak yaratılmış örnekleri, insanı hayrete düşürecek kadar sanatkârane yapılmıştır.

SAX / MEISSEN ve VİYANA PORSELENLERİ

Şarkta resmin şiddetle günah sayıldığı bu devirlerde en iyi alıcı olması dolayısı ile Türkiye Saks ve Viyana fabrikaları işleri üzerinde mühim tesirler yapmış, fabrikaları tezgâhlarında şark imalatı için hususi teşkilatlar vücuda getirip, canlı şekillerin tasvirleri yerine rengârenk çiçek demetlerinin, gül destelerinin bin bir güzelliklerini, yalnız Türkiye için nakşetmişlerdir. Saksonya Kralı Frederick Auguste tarafından Dresden’de kurulan fabrikada 1710 tarihinde oldukça mükemmel bir halde yapılmağa başlanan porselencilik ile Viyana’da yapılan porselen imali, mamulâtı itibariyle aynı denecek kadar kalite ve görsel benzerliğe haiz olduğundan bizde Saksonya denince bu iki fabrikanın porselenleri birden hatıra gelir. Sax ve viyana porselenlerinin Türk modellerinde gördüğümüz kapakların sapları bu birkaç kısımda ise hemen aynı olup onlarda da Türk’ün yüksek zevkini görmekteyiz. Limon veya çiçek şeklinin en ince hatlarını adeta canlı imiş gibi gösteren sapın etrafında yayılan bu güzelliğe hayran oluruz. Bu fabrikalar Türkiye için on dokuzuncu asır sonlarına kadar bu şekilde hususi ihracat yaptıklarını yalınız bu işlerin harcı âlem bir meta değil lüks eşyası olarak o zamanda birkaç altın liradan aşağı tedarik edilmediğini unutmamak lazımdır. Saksonya/Sax porselenleri’nin döneminde de önemli bir kıymet olduğunu, saray ve erkânının özellikle tercih ettiği süs eşyaları olduğunu bilmekteyiz. Günümüzdeki gibi Hicri 1282’de de Saksonya ismi bir lüks eşyası olarak anılmakta idi. Koleksiyonumuzda bulunan, Lütfiye Hanım’ın İstanbul’dan satın alınan çeyizine ait bu mektup bize bir kez daha dönem insanının bu eserlere verdiği ehemmiyeti ve değeri gözler önüne sermektedir. Bu mektup, Hüseyin KOCABAŞ tarafından Cemil Bey Terekesi’nden satın alınmıştır. Lütfiye hanımın 1864’de İstanbul’dan alınan çeyiz eşyaları arasında altı adet kapaklı sahan ile yirmi dört adet iftariye tabağın “Saksonya” diye özellikle markası belirtilmiştir. Satın alınan çeyiz eşyasının kalem kalem fiyatlarının gösterilmesi de o zamanın adetleri hakkında bizi fikir sahibi yapmaktadır. Bu mektubun tercümesi ve fotografları diğer bir yazımda bulunmaktadır. KONT MARCOLINI DÖNEMİ / Alman aristokrat Kont Camillo Marcolini 1774-1815 yılları arasında Meissen porselen fabrikasının başına geçmiş ve Meissen Porselenleri’nin eski başarısına ve ününe kavuşmasını sağlamıştır. Özellikle Osmanlı zevkine uygun eserler üreten fabrikanın en önemli alıcıları yine Osmanlı Sarayı ve yakın çevresi ile Osmanlı zenginleri olmuştur. Fakat Napolyon Savaşları’nın patlak vermesiyle bu ihracat dönemi kısa sürmüştür. Sıraltı maviyle birbirine çapraz olarak geçen kılıçlar ve kabzaları arasına koyulan yıldız, Marcolini dönemini belirleyen damgalar olmuştur.

SAX / SEVRES PORSELENLERİ

Bu eserler,Fransa’nın Sevres şehrindeki yine bu isimle anılan fabrikanın ürünleridir. Dünyanın en güzel porselenlerini imal eden bu fabrika kalitesini, sanat kabiliyetini değiştirmemiş, imalatları daima birer sanat şaheseri olarak kalmaktadır. Bu hususiyeti itibari ile Fransız kültürünün ayrı bir şubesini teşkil eder. Fabrika Fransız hükümetinin himayesi altında olmakla beraber sermayesinin mühim kısmıda devletin malıdır. Devlet yardımı fazlasıyla gören müessese de tam randımanla kuvvetli artistleri çalıştırmakta, hakikaten Sevres porselenlerinin ismini bütün dünyada porselenleri ile beraber yaşatmaktadır. Sultan Abdülmecid ile Sultan Abdülaziz zamanında Sevres porselenleri Türkiye’ye getirilmiş ise de, hemen hepsi sarayda kaldığı, halk arasına çok az miktarda dağıtıldığı içindir ki az tesadüf edilir. Topkapı Sarayı ile İstanbul müzelerinde saraya satın alınan veya hediye olarak gelmiş birçok Sevres porselenleri vardır.

J.P / JACOP PETIT

1830 senesinde Sevres fabrikasından ayrılan bazı sanatkârların bir araya gelerek kurdukları, Jacop Petit isminin baş harfleri olan J.P isimli fabrikadır. Benjamin Jacop ile Aaron Smoll’ün başında bulundukları müessese üslup itibariyle kısmen Sevres’e tabi kalmış ise de sermayesinin kifayetsizliği yüzünden bir zaman sonra kapanmağa mecbur kalmış ve bu müddet zarfında imal ettiği eserlerin mühim bir kısmını bilhassa Türkiye için hazırlamıştır. Burada imal edilen porselenlerin bir kısmının tezyinatı kendinden kabartma ve ayrıca mücessem gayet ince çiçekler işlenerek hazırlanır, orta yerlerde bırakılan madalyonlarda çiçek ve gül demetleri ile doldurulurdu. Madalyonların çerçeveleri de bol yaldız ile motifleştirilir, diğer fonlarda yine yaldızlı hatlar ile tezyin edilerek hazırlanırdı. Kaynaklarda “Fontaine Bleau” mavi renkli marka diye yazılı olan bu fabrikanın kullandığı J.P markası ile beraber ayrıca çifte meçe müşabih diğer bir markayı da kullandığı görülmektedir. Bu fabrikanın Türkiye için hususi imal ettiği eserler bilhassa büyük vazolar, çiçeklikler, kupa, bonboniere ve Osmanlı figürlü biblolardır. Fransa’da porselen sanayi çok ileri gitmiş bir sanat sahasıdır. Yukarda gördüklerimizden başka birçok şehirde, bir çok porselen fabrikaları mevcuttur. Bunların en meşhurları Limoges, Versailles …vs.. gibi fabrikalardır. Fransa’dan Türkiye’ye külliyetli porselen ihraç edilmiş ise de eserlerin bir kısmına damga vurulmadığı, ayrı bir sistemde takip edilmediği içindir ki bu mamulâtın hepsini birden “Porcelain de Paris” diye isimlendirmekteyiz.

KPM

“Koenıglıche Porzellan Manufactur” diye tanınan bu fabrika 1774 tarihinde Almanya’nın Berlin şehrinde “Büyük Frederik” tarafından kurulmuş K harfinin remzi olan köniş yani Şahane Porselen’lerin, bu üç harfin keza üzerinde bulunan çizgide krallığın bu fabrika ile alakadar bulunduğuna dair bir işarettir. K.P.M. mamulâtı 1800 tarihlerinden sonra İstanbul’a gönderilmeğe başlamış ise de pek az miktarda rastlanmakta, hususi bir üslup takip etmemiş, yalnız resim yerine çiçekli tezyinat yapmakla iktifa ettiği görülmektedir.

bottom of page